30 Aralık 2013 Pazartesi

Yılbaşı Gecesi Derken Asıl Mesele

Bugünlerde herkeste geçici bir telaş, olayımız ne tabi ki yılbaşı gecesi, bu da eşittir sıfırdan başlanacak koca yeni bir yıl. Herkes haldur huldur yılbaşında napıcam, hangi mekandan hangi mekana akıcam, kimlerle olucam, kime ne hediye alıcam (bu arada ısrarcılar www.buldumbuldum.com gibi ilginç hediyelik sitelerine mutlaka uğramalı) aman allahım ne giyicem derken bu esas kısmı biraz kaçırıyor sanki, olay bir geceden ibaret değil ki, evet kimimiz deli gibi eğlenicez o gece, kimimiz ise uzun süre unutmak isteyecek belki ama nolursa olsun yanlış yapıyoruz her şeyi bir geceye bağlamakla, asıl mesele insanlık, gerçek sevgi, asıl mesele bi yandan ülkece insanlık dışı davrananlar yüzünden mecburen içinde bulunduğumuz kötü günleri nasıl atlatacağımız, artık doğru dürüst kime güvenebileceğimiz, bi yandan da arada bir görüştüğümüzde yüzümüze melek gibi görünüp sosyal medyada beğeni ardına beğeni patlatıp canım cicim yapıp sonra arkamızdan kimbilir neler diyen veya demese de bir süre sonra biz hiç yokmuşuz gibi davranan dost/sevgili/sevdiğimiz sandığımız insanları hayatımızdan ayıklamak, ayıklamaya çalışmak, onları "birden sorun ne arkadaş anlat artık her şeyi" dercesine konuşturmak... Ben artık dersimi aldım, tecrübelerimden çok şey ögrendim de desek insan sevgisi, kolay güvenme duygusu yapımızda varsa daha bir zor oluyor bu süreç, hele bir de işin ucunda çok ama çok sevilen insanlar varsa... Kendimiz gibi sanıyoruz herkesi, biz gerçekten ne kadar sıcak, samimi davranıyorsak karşı taraf bunu yaptığında da gerçek sanıyoruz gösterdiği duyguları yada belki sanmak istiyoruz artık...
Onun birkaç güzel kelimesi dünyanın en muhteşem hediyesiymiş gibi geliyor bize o anda, dost olsun sevgili olsun hiç fark etmez, havalara uçuruyor duyduğumuzda, ama zaman geçiyor öyle bir an geliyor ki göz görmeyince gönül katlanmıyormudur nedir bir anda o kişi bambaşka biri olup çıkıyor sanki, 40 yıldır tanıyomuş gibi hissettiğin o değilmiş gibi, sanki hiç tanışmıyormuşsun gibi... O yüzden sevgili okurlar siz siz olun nasıl olacak bilmiyorum ama baştan ince eleyip sık dokuyun iyi seçin hayatınızdaki o kişileri, kalbinize zorla söz dinletin, yoksa ne mi oluyor, fazla sevilmek bazılarına iyi gelmiyor birden havalanıyor, olan bize oluyor...

8 Kasım 2013 Cuma

KADINLARI HİÇ SEVMEDİNİZ, OYSA GÖZLERİMİZE BAKSANIZ YETERDİ

Uzun bir zaman sonra okuldaşım Yıldırım Türker'in çarpıcı bir yazısıyla bloğuma geri dönüş yapmak istedim, bir erkeğin ağzından yazılması hala umutların tükenmemesi gerektiğini gösteren bu yazıda çok ama çok güzel anlatılmış kadınların erkekler tarafından ezilmesi, baskı altında kalması, bazı şeyleri yapmaya mecbur bırakılması yani kısaca toplumumuzdaki kadınlara bakış açısı …

BİZ KADINLARI HİÇ SEVMEDİK!
Saçlarını sevdik, hele bir de sarışınsa daha çok sevdik.
Ağızlarını sevdik, hele bir de şehvetli ve dolgun ise daha çok sevdik.
Göğüslerini sevdik... Bacaklarını sevdik, hele bir de sütun gibiyse bayıldık. Kalçalarını sevdik... Gerçekten güzel vücutlu ve "çıtırsa" daha çok sevdik...
Yolda, arabada, televizyonda, internette onlara hep "baktık" Her yerlerine iyice ve dikkatle baktık. Pekiyi görememiş olacağız ki bir daha baktık. Bir daha ve bir daha...
Kadınların her yerlerine baktık ama gözlerine ya hiç bakmadık ya da baktığımızda çok geç olmuştu...
Biz kadınlara çok dokunduk! Onlar istese de istemese de dokunduk. Son yıllarda dini motiflerden güç bulanlarımız oldu. Eh! yozlaşan toplum ve geç gelen hatta hiç gelmeyen adalet olunca da 13-14 yaşındaki çocuklara bile dokunmaya başladık! Sapık damgası yemeyi göze alanlar bile şaşırdı çünkü sapık diye haykıran ne kadar azdı! Kadınlara dokunmada dünya sıralamasında üst yerlere geldik... 2009 itibariyle rakamlar oldukça "umut verici!!!" % 40 ını sürekli dövdük %45 ine duygusal şiddet uyguladık (küfür, hakaret, küçük düşürme) %16 sına zorla sahip olduk (ve olmaya devam ediyoruz).
Tüm bunlara maruz kalan her 3 kadından biri intihara kalkıştı ama biz hiç oralı olmadık (hem bize ne değil mi? Fener ya da Cimbom maç kaybedince çok üzüldük ama kadınlar söz konusu olunca pek oralı olmadık) % 9 una daha masum birer çocukken bile dokunduk. Ama onlar hep sustular. Çünkü konuşsalar kimse inanmazdı. "kim bilir neler yaptın ki sana tacizde ya da tecavüzde bulundu amcan ya da komşun" bu da sana ders olsun, türünden tepkiler görecekti. Ama bu ders o kadar acıdır ki biz erkekler bilemeyiz. Bizlere sorduklarında %25 imiz "bazı durumlarda kadın dövülür" demeyi doğal bir şey gibi dile getirdik. İslami öğreti yalanları ile kadınları, kız çocuklarını bizlerin kölesi yapmaya başladık ve bu çabalar sonuçlarını vermeye başladı. Artık kadınlar o bildiğiniz kadınlar değil!. % 51'i erkekler ile tartışmayı bile "saygısızlık" sanıyor artık. %36'sı kendisi para kazansa bile parasını nasıl harcayacağına karar veremeyeceğine inanmış ya da inanmak zorunda kalmış. % 52'si "erkek kadından sorumludur" diyecek kadar kadınlığını unutmuş ya da unutturulmuş. % 49'u "erkek ne zaman isterse bana sahip olabilir benim itiraz hakkım olamaz" diyecek konuma gelmiş ya da getirilmiş!
Hal böyleyken kabul edelim biz kadınları kullanmayı çok sevdik. Evde, işte, siyasette, okulda kısacası her yerde... Parti kongrelerinde sözde liderler konuşurken arka fonda 3-4 kadın vardı hep. Onlardan vitrin yaptık, imaj yaptık. Başörtülü, normal türbanlı, modern türbanlı ve türbansız.. Parti çalışmalarında kapı kapı dolaşanlar hep kadınlardı. Koşturan ve çabalayan hep kadınlardı. Miting olduğu zaman onları ön sıralara toplayıp karanfiller attık üzerlerine ve iki lafın birinde anam, bacım edebiyatı yaptık ama "ananıda al git" demek bize daha çok yakıştı! "Cennet anaların ayakları altında" diye diye büyütüldük ama anaları hep ayaklarımız altında çiğnedik, ezdik, tepikledik...
14 Şubat sevgililer günü ya da anneler gününde bir kaç saat ara verdik ama sonra yine ezmeye devam ettik. İş verirken bile onları hep düşündük! İş yerinde gözümüz gönlümüz açılsın ya da malum niyetler ile bayan eleman aranıyor ilanı vermeyi çok sevdik. Bu ülkede kadın olmanın ne kadar zor olduğunu biz erkekler bilemeyiz. Çünkü artık konuşmuyorlar, konuşamıyorlar, konuşturulmuyorlar. Dini sömüren ve kullanan karanlık zihniyet kendi kadınlarını yetiştiriyor. Susan, itaat eden ve kaybolmuş kadınlar... Kızlar... Hatta çocuklar...
Arada vizyon ya da imaj için ortaya "sürülen" kadınlara bakmayın siz onlar da biliyor "kullanıldıklarını" ama artık düzen kurulmuş. Bu ülkenin kurucusu Atatürk 1930'lu yıllarda Türk kadınına dünyadaki birçok çağdaş ülkeden önceden hak ettiği hakları verdiğinde umutlanmıştık. Çünkü o Atatürk'tü ve Kurtuluş Savaşında bebeğinin kundağında mermi taşıyan anayı ya da cephede erkeği ile göğüs göğüse savaşan bacısını unutmamıştı. İhanet edemezdi ve etmemişti de. Ama biz ihanet ettik! Türkiye nereye gidiyor? Diye soruyor herkes birbirine. Oysa cevap ne kadar da açık değil mi? Türkiye hızla ve şevkle karanlığa gidiyor. Hatta koşuyor... Çünkü kadın yok oluyor, yok ediliyor...
Benim annem, kız kardeşim, sevgili kızım yok oluyor... Kadını yok olan ülkenin gideceği yol bellidir. Karanlık ve onursuz bir gelecek... Bu işi planlı yürütenler İslami motifler ya da örnekler ile kadının ikinci sınıf konuma gelmesini doğal karşılamamızı bekliyorlar. Bu işe Kuran-ı Kerim'i ortak koşmaları ne acı... Mesela miras hukuku; erkek çocuğa 2 pay, kız çocuğa 1 pay ya da kadının erkeğe itaat etmesini empoze eden garip ayet ya da sureler... Belli ki burada büyük bir istismar var. Çünkü tüm Tanrı'nın kendi yarattığını aşağılaması söz konusu bile olamaz değil mi? Kuran'ı kendi amaçları için yorumlayanlar kadını ikinci plana atmayı çok seviyor olabilir ama biz hiç sevmedik. Lütfen artık kadınlara beyinleriniz ve gözlerinizle bakmaya başlayın...

1 Haziran 2013 Cumartesi

DirenGeziParkı #SesVerTürkiyeBuÜlkeSahipsizDeğil #occupytaksim

Tıp öğrencileri: 0530 923 51 20
Bugra Orcan: 0532 683 34 15
Hafif yaralı acil yardım: 0537 734 11 71
Astım ilacı: 0536 421 62 38 - 0533 655 53 85 - KaraKedi
Doktor: 0505 894 90 54 - 530 923 51 20
Dr. Fethi Akcin 0507 662 77 87 - Alman Hastanesi yakınında evde müdahale
Gaz maskesi:212 244 43 44
Mekan: Greenpeace Akdeniz (İstiklal, Kallavi sokak, sol ilk kapı en üst kat 0212 292 7620),
Hilton (Ekmek,Su)
Oda Tiyatrosu (Ömür Sok Trump Towers Yanı 0212 2667743),
KaraKedi (Benetton'un yan pasajı 3.kat),
Beyoğlu Yeşil Ev (İstiklal Sadri Alışık Sok),
Harbiye Orduevi,
İstiklal Garajİstanbul,
Flavio (Rus konsolosluğu karşısı)
Devamı: http://occupygezi.com/guide/

#SesVerTürkiyeBuÜlkeSahipsizDeğil #KORKAKMEDYA #occupytaksim #TürkiyemDireniyor